Valentino Rossi – Bir efsanenin de ötesinde
Bugün itibariyle 42. yaşına adım atan Valentino Rossi, MotoGP'nin belki de en büyük ismi olmayı başardı. Rossi bu noktaya nasıl geldi?
Her sporun kendine özel büyük isimleri vardır. Futbolda Maradona, Pele, Ronaldo, Messi; Basketbol’da Michael Jordan, LeBron James; Teniste Roger Federer… Bu verilen örneklere daha tonlarcası eklenebilir. Ki buna ek olarak her sporun bir efsanesi olduğunu savunmak da yanlıştır. Sonuçta tüm efsaneler, eski efsanelerin üzerine bir yenisini koyarak efsane olsalar da herkes ortaya yeni bir şey koyar.
Sporlar içerisinde bunu yapan, sporunun ötesine çıkabilen insanlar çok azdır. Her ne kadar spor tarihinde inanılmaz yeteneklerle karşılaşılmış olsa da sporunun dışına çıkmayı başarmış ve burada kendini kabul ettirmiş bir isim olmak gerçekten çok zordur. Valentino Rossi ise bunu başarabilen birkaç isimden bir tanesi oldu. Peki Vale’yi bu kadar özel yapan şey neydi?
İtalya’nın Urbino şehrinde dünyaya gelen Valentino, çocukken ailesi ile Tavullia kasabasına yerleşti. Babası Graziano Rossi, bir motosiklet pilotuydu ve 500cc’de – şimdiki MotoGP – Suzuki ve Yamaha adına yarışarak iki podyum sonucu elde etti. Ancak Valentino’nun motor sporlarındaki ilk deneyimi dört tekerlek üzerinde oldu. Gokart üzerinde ülke içinde iyi bir başarı yakalayan Valentino’nun bir üst basamağa – Avrupa şampiyonaları – çıkması gerekiyor olsa da, ailenin yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle Vale, gokart yarışlarının yanında sürdüğü minimotoya geçiş yaptı, ne de olsa ailenin motosiklet camiasında tanıdıkları vardı.
1993 yılından itibaren Valentino, yerel şampiyonalarda 125 cc – şimdilerde Moto3’te kullanılan motosikletler – ile mücadele etmeye başladı. 1994’te İtalya 125 cc Şampiyonası’nda mücadele eden Rossi, prototip motosiklet ile mücadeleye katılmıştı ve 1995’te Aprilia’ya geçiş yaptıktan sonra seride şampiyon oldu.
1996 yılında ise Rossi, Dünya 125 cc Şampiyonası’na Aprilia ile geçiş yaptı. İlk senesinde dokuzuncu tamamladığı kategorinin ikinci senesinde şampiyonluğu alarak 1998’de 250 cc’ye – şimdiki Moto2 – geçiş yaptı. Rossi burada da iki sene geçirmiş olsa da, serideki ilk senesinde şampiyona ikincisi, ikinci senesinde ise şampiyon olmayı başardı ve Nastro Azzurro Honda – uydu takımı – ile 500 cc’ye geçiş yaptı.
Daha 500 cc’ye geldiği ilk senede şampiyonayı ikinci sırada tamamlayan Rossi, 2001 yılında 500 cc’deki ilk şampiyonluğunu almayı başarmıştı. Ancak aynı zamanda Rossi, 500 cc’de geçirdiği bu iki senede, Max Biaggi ile inanılmaz mücadelelere – hatta bir tane yumruklu kavgaya bile – girdi. İtalya’nın grand prix motosiklet çevresindeki gururu olarak gösterilen ve ileride birkaç şampiyonluk alması beklenen Max Biaggi’nin tüm ümitleri, Tavullia’dan gelen bir çocuk tarafından yok edilmişti.
İkili arasındaki ilk pist üstü mücadelesi 2001 Suzuka’da yaşandı. Efsanevi Japon pistinin ana düzlüğünde Rossi’yi, dirseği ile pist dışına iten Biaggi, vatandaşına karşı çok sert ve tehlikeli bir savunma yaptı. Buna rağmen Biaggi’yi geride bırakan Rossi, daha sonrasında orta parmağını kaldırmaktan da geri kalmadı. Valentino, Biaggi’nin yaptığı bu hareketleri, “Frenlemede oldukça sertti, iki-üç kez birbirimize temas edecek gibi olduk, ancak bunlar yarışta olabilecek şeyler. Asıl sıkıntılı olan taraf ise beni gördükten sonra beni pistin dışına itmesi oldu. Beni yanında gördü ve aniden dışarı itti. Bu da oldukça tehlikeli çünkü yarıştığınız sırada çok heyecanlısınız, çok gerginsiniz ve böyle şeyler sizin korkmanıza neden oluyor.” sözleriyle anlatmıştı.
Peki Valentino’yu bu kadar özel kılan şey neydi?
Rossi, MotoGP’ye geldiği andan beri diğer pilotlara göre farklı bir sürüş pozisyonuna sahipti. Rossi’nin sürüşü sadece temiz ve akışkan değildi, ancak aynı zamanda tüm vücudunu piste, motosikletin kendisine ve koşullara göre ayarlayabildiği bir sürüş tekniğiydi. Rossi, motosikleti kendi hislerine, kendi yaklaşımına ve kendi uygunluğuna göre sürüyordu. Bu nedenle Rossi’nin kullandığı motosikletler hiçbir zaman onun için bir madde gibi, bir araç gibi olmadı; bu motosikletler onun için kendi vücudunun parçası, bir arkadaş veya bir sevgili gibiydi. Bu nedenle onlara olan hayranlığını gizlemekten hiçbir zaman çekinmedi.
Vale’nin bu duygusal, eğlenceli ve sempatik yapısı pist dışındaki insanları da etkisi altına aldı. Rossi sadece iyi bir pilot olduğu için sevilmiyordu, belki de spor tarihinin en renkli figürlerinden biri olduğu için de gittiği yerlerde çok seviliyordu.
Rossi, Nastro Azzurro Honda ile geçirdiği iki senenin ardından – belki de ilerideki en büyük rakibi olacak olan – Repsol Honda’ya geçiş yaptı. Fabrika Honda takımında geçirdiği 2 sezonda da Rossi, oldukça dominant bir performansla en büyük rakipleri Sete Gibernau ve Max Biaggi’ye şampiyonluk yüzü vermeyerek kupaları kazandı.
2004 yılında ise MotoGP tarihinin belki de en ikonik birlikteliği ortaya çıktı: Rossi, aldığı üç şampiyonluğun ardından Gauloises Fortuna Yamaha takımına geçiş yapacaktı.
Bu geçiş sırasında Yamaha, sporun MotoGP döneminde tanıttığı YZR-M1 ile sadece ikinci sezonunu geçiriyordu ve ilk senelerinde Max Biaggi ile iki galibiyetin yanında takım olarak toplam 10 podyum yakalamış olsa da ikinci senelerinde podyum yüzü görememişti.
MotoGP’nin dört silindirli motor tarihinde iki tane dizayn kullanılmakta: sıra dört silindirli motor ve V şeklinde dört silindirli motor.
Yamaha, aynı bugün de olduğu gibi, sıra dört silindirli motor kullanan takımlardan biri oldu. Bu motor felsefesine göre motosikletin kendisi, daha rahat dönüşe sahip olmakla beraber düzlükte güç kaybı yaşıyor. Motosikletin daha rahat dönüşe sahip olması ise, kullanılan diğer felsefe olan V4 motoruna kıyaslamasına göre yapılmış bir yorum.
V4 motoru, her ne kadar daha güçlü bir güç teslimatı sağlıyor olsa da motorun dizaynının uzun olması nedeniyle motosiklet şasisinin dingil aralığının artması anlamına, böylece motosikletin dönüşünün zorlanmasına neden oluyor. Aynı zamanda V4 motorunun şasiye yerleştirilmesi büyük bir işlem haline gelmekte, çünkü motor, rakibi olan sıra dört silindirli motora göre daha çabuk ısınıyor ve motorun büyük olması nedeniyle şaside denge noktası daha zor bulunuyor.
Bununla beraber V4 motoru, motosikletin kendisine bir anda güç uygulamakta ve sıra dört silindirli motor ise motor üzerinde daha dengeli bir güç uygulaması ortaya koymakta.
Peki Valentino Rossi ve motorlar arasındaki bu bağlantı ne?
V4 motoru kullanan Honda’dan, sıra dört silindirli motor kullanan Yamaha’ya geçiş yapan Rossi, YZR-M1 ile yaptığı testlerde yakaladığı yol tutuştan memnun kaldı, ancak motorun sağladığı güç performansından memnun değildi. Yani motor, iyi bir güç teslimatı sağlayamadığı için, her ne kadar motosikletin kendisi iyi bir frenleme sistemine ve iyi aerodinamiğe sahip olsa da, Rossi yol tutuş seviyesinin ne kadar iyi olduğunu anlayamıyordu ve bu da motosikletin tur başına zamana kaybetmesi anlamına geliyordu. Bunun en büyük nedeni ise, Rossi bu açığı bulmadan önce kullanılan sıra dört silindirli motorlarda düzenli bir ateşleme sistemi kullanılması oldu.
Rossi’nin verdiği bu geri bildirimin ardından motor üzerinde çalışmaya başlayan Yamaha mühendisi Masao Furusawa, bu ateşleme sisteminde motorun krank milinin, düzenli bir oranda hareket etmesi nedeniyle bir atalet torku yarattığını ortaya çıkardı.
Motorun yaptığı atalet torku, yüksek rpmlere çıkıldıkça motosiklette vibrasyon yaratmaya başlar ve böylece yol tutuş hakkında kötü bir bildirim ortaya koyar – yani sürücü, elinde olan yol tutuşun farkına varmaz.
Furusawa ise ateşleme sisteminin düzenini ortadan kaldırarak, motorun yarattığı atalet torkunun %97’sini elimine etmeyi başardı.
Şu andaki MotoGP’deki motor üreticilerinin sadece iki tanesi – Yamaha ve Suzuki – düzensiz ateşleme sistemli sıra dört silindirli motor kullanırken, kalan dört üretici – Aprilia, Ducati, KTM ve Honda – 90 derece “big bang” ateşlemeli V4 motor düzenini kullanmaktalar.
2004 sezonunun başında ortaya çıkan bu buluş ile beraber Yamaha, yarış kazanılması beklenmeyen bir şekilde sezona başlamış olsa da, Valentino Rossi ile beraber inanılmaz bir sezonu geride bıraktı ve sene içerisindeki üç şampiyonluğun üçünü de almayı başardı.
Rossi, 2005 sezonunda da dominant bir performansla şampiyonluğu göğüsledi. 17 yarışlık sezonda Rossi, Japonya yarışında yarış dışı kalması dışında tüm yarışlarda podyumda yer aldı ve sezonu 11 galibiyetle tamamladı.
2006 ve özellikle 2007 yılları ise Rossi için büyük zorluklarla geçti. 2006 yılında çekişmeli geçen şampiyonada, son yarışta Repsol Honda pilotu Nicky Hayden’ın gerisinde kalarak şampiyonluğu Amerikalı pilota kaybetti.
2007 yılında ise Rossi, seriye geldiği ilk dönemlerde bolca mücadele ettiği Max Biaggi’nin ardından ilk defa mücadeleci bir rakiple karşı karşıya kaldı. MotoGP’deki ikinci senesinde Marlboro Ducati takımına geçiş yapan Casey Stoner, gösterdiği etkileyici performans ile beraber şampiyonluğu aldı ve belki de Rossi’den beri en iyi genç sürücü performansını ortaya koydu. Rossi ise, 2007’de ikinci sezonunu geçiren bir diğer genç yetenek olan Dani Pedrosa’nın ardında, üçüncü sırada şampiyonayı tamamladı.
2007’de yapılan kural değişiklikleri, Yamaha’yı kötü bir şekilde etkilemişti ve Rossi, her ne kadar şampiyonluğun bir adayı olsa da, şampiyon olmanın uzağında kalmıştı. Bu sırada İtalyan pilotun 2006 yılında Ferrari aracıyla ve çeşitli WRC araçları ile test yapmasının da ardından, kendisinin MotoGP’den emekli olmasının onun yararına olduğu tartışmalarının çıktığı 2008 yılında ise Rossi, tekrardan şampiyon olarak tüm bu dedikodulara bir son verdi.
2008’de, bir önceki sezonun 250 cc şampiyonu olan Jorge Lorenzo, Valentino Rossi’nin takım arkadaşı olarak Yamaha’ya transfer oldu. Rossi ise, takım arkadaşından farklı olarak, o sezona Michelin lastikleri yerine Bridgestone lastiklerine geçiş yapmıştı ve bunun da kendisi için “yeni bir değişiklik” olacağına inandığını söylemişti. Aynı şampiyonluk temposunu 2009’a da taşıyan Rossi’nin aldığı son şampiyonluk ise 2009’da oldu.
2010 yılında aldığı üçüncülüğün ardından ise Rossi, 2011 sezonunda Ducati’ye geçiş yaptı. Rossi’nin Ducati’ye yaptığı geçişin arkasında – her ne kadar şu anda bunu düşündüğü için kendiyle gurur duyuyor olmasa da – Lorenzo’nun Yamaha’ya gelmesi olmuştu. Bu duruma göre Rossi, takımın bir numaralı adamı olmak istiyordu ve Lorenzo gibi bir kişiliğin takımda olmasını istemiyordu. Bununla beraber Rossi, 2004’te Yamaha’da ortaya koyduğu büyük sıçramayı, kendi ülkesinin üreticisi olan Ducati’yle de yaşamak istemişti.
Ancak Rossi ve Ducati birlikteliği hiç iyi ilerlemedi. Yamaha’nın aksine Ducati, Rossi’nin istediği yol tutuşu ona veremiyordu ve Rossi her ne kadar takım ile beraber bir çözüm bulmaya çalışsa da, Rossi’nin istediği motosiklet ortaya çıkmadı ve Rossi, 2011 ve 2012’de aldığı yedincilik ve altıncılığın ardından 2013’te Yamaha’ya geri dönüş yaptı.
2013’te ise sporun yeni geleceği MotoGP’ye tanıtılmıştı. 2012’de Moto2 dünya şampiyonluğunu alan Marc Marquez isminde genç bir pilot, emekliliğini açıklayan iki kez MotoGP dünya şampiyonu Casey Stoner’ın yerine Repsol Honda’ya transfer edilmişti.
Marquez, 2013’te geçirdiği çaylak sezonunda, 2004’teki Rossi performansına benzer bir performans koyarak, şampiyonluğu kazanmayı başarmıştı. Rossi ise Yamaha’ya geri dönüşünün ilk senesinde, Lorenzo ve Pedrosa’nın ardından dördüncü olmuştu. Vale her ne kadar şampiyonada dördüncü olmuş olsa da, M1’ine yeniden alışma döneminde pek de kötü olmayan bir performans ortaya koymuştu.
Yamaha’ya yaptığı geri dönüşünden beri Rossi, sürekli olarak performansını artırmaya başladı ve 2014, 2015 ve 2016 yıllarında ikincilikle şampiyonayı tamamladı. Bu üç sezon boyunca Rossi, üç İspanyol’a – Marc Marquez, Jorge Lorenzo, Dani Pedrosa – karşı sert mücadeleler verdi. Pedrosa ile olan mücadeleleri her ne kadar saygı çerçevesi içerisinde yer alsa da, Marquez ve Lorenzo ile olan mücadeleleri çok ileri seviyeli savaşlara doğru evrildi.
2015 yılına iyi bir başlangıç yapan Rossi, Lorenzo’nun sezonun dördüncü yarışı olan İspanya GP’sinden itibaren aldığı üst üste dört galibiyetin önüne geçememiş olsa da, aldığı sürekli podyumlar ve istikrarlı sonuçlar ile beraber şampiyona savaşının içerisinde yer almayı başardı. Ancak şampiyonanın alevli anı, finale bir yarış kala Malezya GP’sinde gerçekleşti.
Yarışa ilk üç sırada başlayan Dani Pedrosa, Marc Marquez ve Valentino Rossi, startlarının ardından yerlerini korudular. Dördüncü sıradan kalkan Jorge Lorenzo ise startta geride kalmış olsa da yarışın ikinci turunda Rossi’yi geride bıraktı.
Üçüncü turda dördüncü virajda hata yapan Marquez ise, Lorenzo’ya geçilerek üçüncü sıraya geriledi. Bu geçişle beraber, şampiyonada lider olan Rossi ve Lorenzo ile olan puan farkı dört puana kadar düştü. Rossi, dördüncü turda Marquez’i geride bırakarak üçüncülüğü aldı ve Lorenzo ile olan farkın daha fazla azalmamasını sağladı.
Rossi’nin geçişinin ardından Marquez ve Rossi arasındaki mücadele büyük bir şekilde devam etti ve ikili, neredeyse tüm virajlarda yer değiştirdiler. Bu sırada Lorenzo, arkadaki Marquez-Rossi ikilisiyle tur başına 2 saniyelik bir fark açmaya başladı.
Yapılan bu ikili mücadele Rossi’yi şampiyona savaşında ağır şekilde etkiliyordu.
Yarışın yedinci turunun dokuzuncu virajında ise Marquez ve Rossi, çok keskin bir şekilde yan yana geldiler ve temas yaşadılar. Bu temasın sonucunda Marquez yerde kaldı ve yarış dışı kaldı. Yarış sonrasında incelenen temasın ardından Rossi suçlu olan taraf olarak kabul edildi ve bir sonraki yarışa son sıradan başlama cezası aldı.
Valencia’da gerçekleşen final yarışında ise Rossi, belki de kariyerinin en iyi yarışını ortaya koydu. Daha ilk birkaç metrede yedi pilotu geride bırakan Valentino, 12 turun ardından dördüncü sıraya çıkmayı başardı.
Kalan 18 turda ise Vale’nin, yarışı lider götüren Lorenzo’ya karşı şampiyonluğu kazanabilmesi için ikinci olması gerekiyordu. Ancak Rossi orta grubu elemeye çalıştığı sırada ilk üç sıradaki Lorenzo, Marquez ve Pedrosa, arka grup ile büyük bir fark açmıştı.
Bu nedenle Lorenzo’nun şampiyonluğu kaybetmesinin tek koşulu liderliği kaybetmesi olacaktı. Ancak İspanyol pilot evinde liderliğini korudu ve MotoGP’deki üçüncü şampiyonluğunu kazanmayı başardı.
2016 yılında da şampiyonayı ikinci tamamlayan Rossi, 2017 sezonu ile beraber bir gerileme yaşamaya başladı. 2017’de Lorenzo yerine gelen Vinales ile birkaç çekişmesi olmuş olsa da Rossi, artık daha düşük profilli sonuçlar almaya başlamıştı. 2017 sezonunu tek galibiyetle, şampiyonada beşinci sırada tamamlayan Valentino, 2018’de galibiyet yüzü görmemiş olmasına rağmen istikrarlı performansıyla şampiyonada üçüncü sırada yer aldı.
2019’da sadece iki kez podyum yakalayan Rossi, COVID-19’a da yakalandığı 2020 sezonunda Grand Prix motosiklet kariyerindeki en kötü sezonu geride bıraktı ve şampiyonada 15. oldu. 2020 sezonunda Vale, Endülüs GP’sinde aldığı üçüncülükle beraber, sadece tek podyum sonucu almış oldu. 2021 yılında, bugün itibariyle 42 yaşına giren Valentino Rossi, Petronas SRT Yamaha takımıyla beraber piste çıkacak.
Vale’nin pist üzerindeki maceralarını 1700’den fazla kelime ile özetlemiş olsak da, pist dışında bıraktığı etki ve renkli kişiliğinden bahsetmemek olmazdı.
İtalya’da – ve daha sonrasında tüm dünyada – bıraktığı etkiye rağmen Rossi, hiçbir zaman spor içerisinde politik olmayan bir isim oldu. Renkli ve sempatik kişiliğine rağmen pistte sergilediği dominant performans sebebiyle her zaman sert mücadeleleri ve düşmanları oldu – hem gençliğinde, hem de yaşlılığında. Max Biaggi’den Marc Marquez’e, Casey Stoner’dan Jorge Lorenzo’ya kadar pek çok isimle savaş veren Rossi’nin, bu savaşlarını kendi üslubuyla anlattığı anlar da olmadı değil.
Bunun en güzel örneği belki de Rossi’nin 2015 yılında Misano’da taktığı kask oldu. Misano’ya, köyüne mesafe olarak en yakın olan yarış olması nedeniyle, ayrı bir önem veren Rossi, burada yapılan yarışlara hep özel tasarım bir kaskla geldi. 2015’te ise şampiyona lideri olarak geldiği evinde Rossi, küçük bir balığı takip eden büyük bir köpekbalığının bulunduğu bir karikatür çizimli kask ile Misano’daki yarışa çıktı.
Rossi bu kaskı neden yaptırdığını şu sözlerle anlattı: “Bu benim evimdeki bir yarış olduğu için herkes beni yenmek istiyor, bu nedenle kaskımda bulunan köpekbalığı Jorge, Marc ve Ducati pilotlarını temsil ediyor. Tüm bu pilotlar beni yemek istiyor çünkü ben küçük olan balığım, ancak ben de kaçmaya çalışacağım, hedefim bu!”
Eğlenceli kask tasarımlarının yanında Rossi, yarış galibiyetleri ve şampiyonluk kutlamalarını da bir şov haline getiren isim oldu. 2004’te “Che Spettacolo” – “Ne de gösteri” – kutlamasının yanında, 1997 yılında Mugello’da aldığı galibiyette, ezeli rakibi Max Biaggi’nin ünlü süpermodel Naomi Campbell ile beraber olduğu dedikodularının çıkmasının ardından, motosikleti üzerinde “Claudia Schiffer” yazılı bir bebek ile gezmesi, 2005 yılında Donington Park’taki galibiyetini alırken çizgiyi, motosikletin üzerinde ayakta durarak keman çalma hareketi yaparak ve bu sırada herkes tarafından alkışlanarak geçmesi, belki de en ikonik kutlamaları olabilir.
Doktor aynı zamanda VR46 Academy adı altında yeni motosiklet sürücülerini de eğitmekte. Moto3 ve Moto2’de kendi takımıyla genç sürücüleri yarıştıran Rossi, Petronas SRT Yamaha’daki takım arkadaşı Franco Morbidelli, Ducati pilotu Francesco Bagnaia ve – aynı zamanda üvey kardeşi de olan – Avintia Ducati pilotu Luca Marini’ye ustalık yaptı.
Rossi’nin son birkaç senede eski formunda olmadığı net bir şekilde ortada; ama “The Doctor”, ortaya koyduğu mücadelelerle, spora bıraktığı etkiyle ve sempatik karakteriyle, MotoGP tarihinin de ötesinde, Dünya spor tarihinin en önemli figürlerinden birisi oldu. Sadece MotoGP’de değil, aynı zamanda F1’de ve pek çok spor dalında sporcunun idolü olan Rossi, onu televizyonlarında izleyen pek çok kişi için de büyük bir figür oldu ve efsane tanımının ötesine geçti. 2021’de neler yapacak göreceğiz, ancak bu büyük efsanenin kariyerinin belki de son yılı olacağı göz önüne alındığında, 2021 MotoGP sezonunu oldukça yakından takip etmek gerekecek.