ManşetYazarlar

EDİZ ÖZÜNLÜ

Nazım BURGUL

Ediz Özünlü

                “Mahalledeki The Goat isimli pub’a gidip birkaç bira içeyim dedim. İçtiğim biradan mıdır nedir (% 5.7 alkolü vardı) bir anda kendimi İngilizlerle rugby maçı seyrederken buldum. Ben ki futboldan bile doğru dürüst anlamam, İngiltere – İtalya rugby maçını (canlı) izlerken kendimden geçtim ve tezahürat yapmaya başladım. Bir ara kendimce ‘hade be, koş be, at be’ derken, tabii İngilizce bilmediğim için buraları Türkçe söylerdim, yanımdaki İngiliz dayanamayıp; ‘Be ama sen nerden geldin dedi (bu arada ‘where are you from’u öğrendik). Dedim; ‘Cyprus re gumbaro’. Meğer Kıbrıs’ı bilirmiş tesadüf ya Karşıyaka marşıyaka hepsini saydı. Hayatımda ilk defa baştan sona fizik gücü ve zeka oyunu rugby’i izledim ve gerçekten çok keyif aldım. Hele de sadece İngiliz müşterilerin (ki pub doluydu) arasında andilla gomuş bir Kıbrıslı bendim. Bu durum beni daha da coşturdu. Bir da dipnot, İngilizlerde garga burun olmak, çok zayıf ya da şişman olmak, kepçe kulak olmak, kel ya da saçlı olmak, şaşı olmak, topal olmak; kadın veya erkek olsun toplumdan dışlanma sebebi değildir. Yeter ki ‘insan’ olsun, insanlar birbirlerine o kadar çok saygı duyarlar ki, aralarında olup bir saygı hatası yapmaktan korkarım” diye yazdı sevgili Ediz Özünlü dostum, Facebook’un kendisine tahsis ettiği duvara. Ediz Özünlü uzun zamandır yurt dışında yaşıyor. Geçenlerde yine görüştük; Ara ara memleketi sobelese de “Londra sokaklarında gezer gezer ağlarım” türküsü modunda yine medya işinde başarıyla hayatını kazanıyor. Kendisi fotoğraf ustası bir ailenin üyesi. Muhterem pederinin o müthiş fotoğraflarını paylaşır ve hüngü hüngür ağlamayı beğenmeyiz o güzelim Lefkoşa’nın hâllerine.

Yeni nesil ile Eski Lefkoşa arasındaki ilişki, Ediz ile rugby arasındaki ilişkiye benzer tabiî ki de ‘Fransız kalmak’ modunda. Lefkoşa’ya saygı mı? Artık o bölgede yeller eser. Onu yalnız bıraktık, kaderine terk ettik, gittik ve de unuttuk. Şimdi de “vah vah” deyip oy peşinde koşma zamanı. E’ee ne de olsa seçimler yaklaşıyor. Adaylar seçmenlerle kucaklaşmak için paldır küldür maçlara dalar oldular. Hayatında hiç futbol maçına gitmemiş adaylar ve danışmanları maçlarda görür olduk maşallah. Tıpkı baseball maçı görür gibiler vesselam.

Baseball ne âlâka mı? Kel âlâka işte. 93 yılıydı. Siyahların takımı Chicago White Sox ile beyazların takımı Chicago Cubs arasında oynanan derbiye gitmiştik arkadaşlarla. Daha stada girmeden takıldI sevgili Miller Lite adlı biraya. Yanında az pizza kemirdik, az da fıstık yedik maç öncesi. Arkasından da daha önceden biletlerini aldığımız maça yollandık. Maşallah onlar için önemli bir derbi ama benim için sıradan hengâmeli bir gündü. Kuralları bilmediğimden sadece “Wooowwww” sesi duyduğumda “Aha gene sayı oldu galiba(m)” derdim kendi kendime çakır keyif bi’biçimde. Birileri karşıdan topu fırlatır, rakibiyse topa sopayla vurmaya çalışır ve elmas şeklinde konuşlanmış istasyonlara ayağıyla temas etmeye çalışırken, diğer rakipler de topu havada yakalamaya çalışıp, top vurucunun olduğu bölgeye atmaya çalışır her ne base’haltsa! İşte, Ediz dostum Amerika futbolundan bozma rugby’e, bendeniz de lingiriden bozma baseball’a o kadar yakındık işte, tıpkı yeni neslin Abdi Çavuşa’a, İplik Pazarı’na, Bandabuliya’ya, Samanbahça’ya, Kafesli’ye veya Çağlayan’a yakın olduğu kadar. Neyse, Ediz’e gurbette birçok kez selâm ederim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu