Arkasında mı, yanında mı?
Le Football’un baş’yazarı Eduardo Galeano; “Spor, saniyeye dönüştükçe, oynamak için oynamanın doğan güzelliğini sınır dışı etti. İnsanı kısacık bir an için bile olsa çocuklaştıran, lastik topunu zıplatan bir çocuk veya yün yumağının peşinden koşuşturan bir kedi gibi oyundan zevk almasını sağlayan o çılgınlığa, günümüz futbolunda yer yok” demişti bir köşe yazısında.
Galeano haklı mı? Sonuna kadar. Bizde durum ne aşamada? ‘Forma aşkı’ gevezeliği kisvesi altında önce ‘mücahitlikte nöbetten yırtma işlemi’, arkasından da ‘iş bulma’ kurumuna çevirdik futbolumuzu. Ya sonrası? ‘Bastiç, düğün, dernek, sünnet, beyaz eşya derken artık siyasal ve de maddesel rant’ ön planda klasik. E’eee, özellikle futbolun da nurtopu gibi bir vahşi kapitalizmi var artık mâlumunuz üzere. Özellikle 90’lı yıllardan sonra dönüşen bir futbol dünyamız var. Futbolcu bebeler de haklı. Birini parayla motive etmeye kalkışırsanız, “Hade koçum” dönemini kapatmış olursunuz. Hâl böyleyken kulüpler tarafından şişirilen transfer ücretlerini yine o kulüpler karşılayamaz oldu. “E napacayık?” dediler ve “Devlet baba bize bakar” dürtüsüyle açıktan güya insan kaynağına yatırımın arttırılmasını şart.
“İtmedi bitmedi be gâvvolem” cinsinden söylenen çok vatandaşımız var doğal olarak. İstenen para amaca hizmet etse âmenna ama özellikle ahbap, çavuş, akraba bonservisleri yanında, özellikle de yabancı sporcuların yine itmeyen ve de bitmeyecek olan ‘kirası, maşallah süt parası, yanan su motoru parası, kontör parası, tüp gaz parası, açıktan istenen bilmem ne parası’ sayesinde insan kaynağına yatırım yapmayan/yapamayan kulüplerimiz çok!
E n’olacak şimdi? Ölümüzün goca körü olacak herhâlde. Yine vizileme, yine gündüz tartışma ve gece yeme-içme, yine kapalı kapılar ardında ‘yandaş veya karşıt’ siyaset dansözlüğü ve en sonunda da bu işlerden bıkmış ve sporumuzu terk-î diyar eylemiş vatandaşlar; “Çocuk oyuncağına çevirdiler bu işleri” diyecek. Zaten sporumuza bir çocuğun oyuncağına verdiği değer kadar değer vermiyoruz. Sonuçta ‘sporumuzun arkasında değil, yanında olmalıyız’. Nokta.